(rap + jazz) anlamına gelir başta efsanemiz Tupac olmak üzere Christina Milian,Destiny’s Child,Chris Brown,Alicia Keys,Akon ve Booty Luv gibi sanatcılar R&B sanatının duayenlerindendir
R&B (tıpkı rock gibi) bir üst türdür. Soul (tüm alt türleriyle birlikte), Funk (tüm alt türleriyle birlikte), Disco (tüm alt türleriyle birlikte), Hip-Hop (tüm alt türleriyle birlikte), Rap (tüm alt türleriyle birlikte), Motown ve Doo Wop gibi bir sürü tür R&B kategorisine girer. Pek çoklarına şaşırtıcı gelse de Ray Charles da R&B yapar, Wu-tang Clan de; Aretha Franklin de R&B yapar, Mary J. Blige de...
Elbette R&B bütün bu türleriyle birlikte ortaya çıkmamıştır. 1940'ların sonlarında Blues'dan (özellikle jump blues'dan) türeyen R&B aslına bakılırsa müzikal anlamda blues'la çok da yakın değildir. Bir kere Blues'un temelinde "groove" yoktur; R&B Blues'dan aldığı mirası müziğe groove ekleyerek geliştirmiş, dönüştürmüştür. Blues daha ziyade doğaçlamaya dayanırken R&B'de önemli olan (bir "form" olarak) "şarkı"dır.
R&B'nin ilk büyük yıldızı olarak Ray Charles'ı göstermek sanıyorum yanlış olmayacaktır. 50'lerde Ray Charles, Sam Cooke, Fats Domino, The Coasters, Lloyd Price, Jackie Wilson gibi R&B müzisyenlerinin yanında pek çok Doo Wop grubu da R&Bb'nin temelini oluşturmuş. The Del Vikings, The Five Satins, The Drifters, The Penguins, The Chords, The Clovers, The Skyliners gibi gruplar önemli Doo Wop grupları olarak örneklenebilir. Ayrıca Little Richard, Larry Williams gibi yaptığı müzikler genellikle "Rock & Roll" olarak tanımlanan müzisyenler de aslında R&B müzisyenleriydi. Aslına bakılırsa Rock & Roll ve Rock için "beyazların yaptığı ve biraz daha sertleştirdiği R&B" demek abartı olmayacaktır; çünkü 20. yüzyıl popüler müziğinin en önemli temelleri 50'lerde siyah r&b müzisyenleri tarafından atılmaktaydı.
1950'lerin sonu, 60'ların başına gelindiğinde ise R&B içinde bir dönüşüm yaşanıp müzikler daha çok "groove" ve dinamizm" kazandı. Böylelikle Soul ortaya çıktı. Soul da üretildiği yere göre farklılıklar göstermekteydi. ABD'nin New York ve Chicago gibi büyük şehirlerinde yapılan Soul müzik daha steril, daha düzgün ve daha ziyade vokal eksenliydi. Detroit'te Motown Nam bir plak şirketi çıkmış, başlı başına bir müzik türüne adını vermişti. Motown şarkıları; R&B, Gospel ve Rock & Roll etkilenimlerinin hepsini birden taşımanın yanında popüler şarkı formuna sadık bir özellik gösteriyordu. ABD'nin güneyinde ise soul daha sert ve çiğ olup, melodiden ziyade ritme dayalı bir özelliğe sahipti. Birbirinden çeşitli noktalarda ayrılmalarına rağmen bütün bu müzikler soul'u oluşturmaktaydı ve 60'lar boyunca listeleri kasıp kavurdu, tüm dünyada pek çok gencin hayatını değiştirip gruplar kurmalarına sebep oldu (bkz: The Beatles, The Who, The Small Faces).
60'ların sonlarında ise özellikle James Brown, Sly and The Family Stone, The Meters gibi isimlerin öncülüğünde funk diye bir tür gelişti, az zamanda büyük işler başardı. Daha dinamik, daha çok ritim temelli ve daha "groovy" olan bu müzik herkesin kafasını bir öne bir arkaya sallanmaya teşne hale getirdi.
70'ler boyunca etkisini sürdüren Soul, Funk gibi siyah müzikler 70'lerin sonunda Disco akımına sebebiyet verdi. 80'lerden sonra da gelsin Rap'ler gitsin Hip-Hop'lar, Urban'lar, Gangsta'lar, şunlar ve bunlar...
R&B böyle bir deryadır, içinden çıkılmaz; girmesini bilene.