"Sevgiyi sevdayı kitaplarda arama, şarkılarda, şiirlerde değildir asıl sevda, doğan günde, ayın suda yansıyan şavkında bir güzel çiçekte bulamadıysan eğer,insanların gözlerinde ara... Eğer sönük duruyorsa o gözler, hiçbir melodiyi söylemiyorsa gözbebekleri.. Al eline aynayı Önce kendinde ara gerçek sevdayı.."
Ezbere bilirim yalnızlığı......
Öyle hızlı geçerdik ki zamanın içinden, sanki üşüyen biz değiliz...
Küçük insanlar büyük yalanlar söylüyorlar... Yanlış öğretilmiş bütün sevdaların aynı kapıya çıkacağı...
Gece karanlığın perdesini çekmiş üstüne,yalnızlıktan payına hak ettiğinden fazla düseni, şehrin bütün kuytu köselerini karanlığa boğma telaşında.. Sabahın getireceklerini düşünmeksizin bütün köse bucaklar teslim ediveriyor gecenin gizemine.. Laciverdin kirlettiği sarıyı temizlemek, siyaha düştü yine...
Şeytan pususunu kurduğu anlarda, günahların en güzelini seçmek, yalnızlığın sınırlarını hakir görenlere ibret olsun diye bütün sevdalardan uzak durur...
Bu saatlerde...
Ne kullanacağım doldurmak için, eskiden konuştuğumuz boş yerleri, nasıl dolduracağım son kalan boşlukları, nasıl tamamlayacağım senden arda kalacakları.. Asıl ürkütücü olan,tüm sırlarını döken bir aynanın, artık göstermeyeceğini bilmek aksini..
Bütün hislerimin kaybolacağı endişesindeyim... Sadece biraz daha tatmak...
Kendi yarattığımız şarap tadında, oysa bizim şarabımızın tadı bile en seçkin kırmızı sek şaraplardan biriydi, mantık ve duygu yöresi sevişmelerin çatışmalarından üretilmişti. İnsana özgü karmaşalarda, uzunca süre dinlendirilmiş, sonra da bire bir yaşanarak gizlenmişti... Sen ve benim bu aşka kattıklarımız, bu aşk şarabının yıllanması için gerekli karakteri ve gücü vermişti. Yıllandırılması sırasında şaraptaki taneler zarifleşir, dolgun gövdeli zengin aromaya sahip, dengeli sek aşk şarabımızı ortaya çıkarır... Empati ve sempati ile uyumlu olup oda sıcaklığında tüketilmeliydi.
Kırık bir kadeh gibiydin her zaman,yudum yudum içtikçe dudağımı kesen, Kırık bir kadeh... Dudağımdaki acıyı seni içtikçe uyuttum. Bir kesik senden kalan,birde ince bir sızı.. Başka neydin? Unuttum...
Madem unutmanın ilk sancıları sarmaya başladı...
Biz artık ayrı olabiliyorsak, Sen ile Ben arasında şu "ile" artık yok demektir....
Artık sevdaların aranacağı mekanlarda kalmadı, hele ki; varlığının kısa bir zaman dilimi sürdüğü bu şehirde. Hangi yüzle, hangi cesaretle... Elim uzansa ruhum gider, ruh giderse bedende gider...
Bir bir kendi mezarlığıma gömüyorum. O kadarda üzücü değildi merasimleri arda kalan sevdaların. Hala senden mühürlü kalan dudaklarımla sevişiyorum. Sana benzeyen kadınlarla...
Yeter.............
Yeter.............
Yeter.............
Tarihin bütün kilitlerini kırarak,isyan tadında,hüzün adında, yokluğun belasında,
yalnızlığın kışkırtıcı tadında gel bana... Yüzümün aynası, bilincimin dağılması kadar SEN'im..
Uçurumlar kadar derin geçmişimle, bir adım daha bir adım daha...
En acıyan,en kanamalı, sızlayan yanımı sana getirip... En savunmasız, en kırık, üşümüş halimle sana sığınıyorum...
En olmazlara saldım yüreğimi...
Gidebilmek adına senden...
Çarptığım hep varlığındı...
Düşmelerim ise YOKLUĞUN...!
"...iyiler asla kendilerini affedemeyecekleri için...
...sonsuza kadar cehennemi yaşayacaklar"